26 Temmuz 2010 Pazartesi

Pandora'nın Kutusu


Uzun zaman olmuş düz yazı yazmayalı. Sanırım şuan kafiyelerin arasına sıkışmış özenle seçilen kelimelerden ziyade devrik ucu açık cümleler kurmaya daha çok ihtiyacım var…Ucu açık mı dedim! Evet ucu açık kalmış ne kadar olay var şu sıralar çevremde, kapak bulsam kapatacağım ne çare etrafta kapak yok hoş uğraşmakta istemiyorum zaten. Neden yanlış anlaşılır ki bir insan, bu beyaz dediği halde neden insanlar benim ona inatla siyah dediğimi savunur. Bazen inatla savunduğu doğrular götürür insanı yanlışa, sonra o yanlışlar süzülür zaman tünelinin boşluğuna savrulur da savrulur bir o yana bir o yana.Ve bir gün gelir bulur bizi yeniden, sıcağı sıcağına mı anlamaz insan yanlışı yoksa zaman mı geçmesi gereklidir illaki doğru olanın “yanlış” olduğunu görmesi için? O kadar sürü sistemiyle eğitiliyoruz ki hayatımızda da yanlışlar doğruları götürüyor sonra elde var sıfır… İnatlaşıyorum, kendimle savaşıyorum, hayır bu yazıyı kenarından köşesinden bir yerinden aşka bağlamayacağım!!!Geçmeyecek, hem ben yazdığım aşk şiirlerini de sevmem ki, aşk üzerine yazmayı da sevmem zaten.Aşk iki kişilik falan da değildir, aşk tek kişiliktir a dostlar, her aşık kendi dünyasında bir “aşk” yaratır ve onu yaşar.Aşk mutluluktur, vücutta bolca serotonin salgılama sebebidir aşk! Şayet mutsuz ise aşık, maşuku mu sevmiştir gerçekten? Maşuku maşuk olduğu için mi sevmiştir yoksa, maşukun kusursuz bulduğu güzelliğinin altında bulunduğunu tahmin ettiği “hayali kahramana” mı aşıktır aşık? Cevaplarınızı duyar gibiyim…Evet, herkesin hayalinde bir “o” vardır ya, işte hayatınızda kaç tane aşk yaşarsanız yaşayın aşık olduğunu sandığınız herkesin bedenine “o”nun ruhunu sokarsınız ve “o”ymuşçasına bağlanırsınız…Vücudunuz serotonin salgılarsa şayet o ,“o” dur, ama salgılamıyor aksine gün geçtikçe özgüveninizle birlikte yerlerde bir yerlerde hissediyorsanız benliğinizi hayalinizdeki “o”ya olan aşkınızla “o”yla alakasız birinin bedenini çaprazlayarak kendi kendinize bir evcilik oyunu oynuyorsunuzdur… Biz de severdik küçükken evcilik oyunlarını, fakat o zamanlar oynadığımız evcilik oyunlarına ihaneti ve gözyaşını dahil etmiyorduk, bizim oynadığımız evcilik oyunlarında gidenler de olmazdı asla, gidenin arkasından bakmazdık gözlerimiz yaşlı…Ayrılık mı?Haşa! Demem o ki, hayalinizdeki maşuğu, onunla alakası olmayan bedenlere hapsetmeyin…Bırakın özgürlüğe uçsun, hayal dünyanızın gökyüzünün en mavi köşesine kursun tahtını beklesin orda, elbet bilir geleceği günü…Mutlulukla kurulan hayalleri, deneme yanılma yoluyla bulma yerine gerçeğe dönüşmesini beklemek daha acısız sancısız olacaktır…Siz sadece hayal dünyanızın kapılarını asla kapatmayın, o kapıyı çarparak çıkanlar elbet olacaktır fakat siz ardı sıra açmayı bilin…Unutmayın ki hayallere küsmek umuda küsmektir…Ne demişler “eğer umut yoksa yarınlar çok uzak olur insana”… Pandora’nın kutusunu hatırlayın…Ta kendisi, Pandora’nın kutusudur bu dünya, hastalık, ahlaksızlık, gözyaşı, acı ve içinde bilumum kötülük barından bir dünya, o kadar kötülükten sonra içinden “umut” ışığının saçıldığı bir dünya…İnsanlara yaşama sebebinin olduğunu hatırlatan bir ışıkla aydınlanan dünya…Umudunuzu kaybetmeyin, kaybetmeyin ki her 24 saatte bir, gün doğarken gününüzle birlikte dünyanız da aydın olsun…

(Karabuğday)

6 Temmuz 2010 Salı

DOĞUM GÜNÜ



Bugün doğmuşum ben(5 Temmuz)
O halde “kutlu” olsun
Mutlu olsun…

“Anne” teşekkürler
Vefakarlığın, düşünceliğin
Tepeden tırnağa anneliğin
“BENİM Annem” olduğun için teşekkürler!


“Baba” teşekkürler
Uzakta da olsan kutluyorsun biliyorum!
Bir mum da senin için üfleyeceğim
Kızın olmaktan gururluyum!

“Anneanne” teşekkürler
Seni yazamam çizemem
Kelimelere dökemem
Hele hakkını hiç ödeyemem!



Yağmur,Dilek
Nilay,Evrim teşekkürler
Kalbimi oluşturan parçalarsınız
Dostluğun doruk noktasındaym şanslıyım!



Yakınımda uzağımda
Dostuma “sevgisinden”
Düşmanıma“öğrettiklerinden”
Bebekliğimde,çocukluğumda
Ve hala şuan
Üzerimde emeği geçen
HERKESE TEŞEKKÜRLER…

N.Karabuğday