11 Şubat 2011 Cuma

KAMERA STOP!



Zaman beni olgunlaştırdı diyorsun
Armut musun sevgili?

Seni artık sevemem diyorsun
Beni ne zaman sevdin ki?

Ayrılalım, bitsin diyorsun
Başlamayan şey biter mi?

Ayrı dünyaların insanlarıyız diyorsun
Hangi dünya seninki?

Sana layık değilim diyorsun
Hayatın hep böyle klişe mi?

Bu kadar sanat düşkünü olduğunu bilmezdim sevgili
Kamera stop!
Bunların hepsi sinema filmi replikleri…


Nupelda KARABUĞDAY

9 Şubat 2011 Çarşamba

YÜZDELİK SEÇİMLER

İnsan hayatında üzüntünün de mutluluk gibi haddi yok. Çevre değişiyor, insanlar değişiyor, hobiler ve fobiler değişiyor kısacası hayat değişiyor, değişmeyen tek şey değişimin kendisi diye boşa dememişler. Hayatımızı çoğu zaman sorguluyoruz, verdiğimiz kararların üzüntü anında yanlış olduğunu düşünerek boşluğa girebiliyoruz, mutlu olduğumuz zaman her şey süper ama bir şey ters gitmeye görsün o zaman dünyamız başımıza yıkılabiliyor, sanki dünyanın sonu!

Çeşitli şekillerle hayatımıza giren insanlar, yine farklı şekillerle hayatımızdan çıkabiliyor. Bazıları da çıkarmak isteyipte çıkaramadıklarımız kategorisinde. Büyük üzüntüleri yaratanları genelde sahipleniyor kalp ya da uzak olanı… Uzak olan mı dedik, keşke uzaklıklar olmasaydı dediğiniz anınız oldu mu hiç? Uzaktır, görmek istersin ve dokunmak ama dedim ya uzaktır işte, yakın olsa her şeyin daha farklı olduğunu düşünürsün bir tercih yapmak zorunda bırakılırsın ya uzağı kabul etmelisin ya da hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam etmelisin.. İki arada bir derede kalırsın ve genelde sevgi ağır basar, “uzak bile olsa hayatımın bir yerinde olması güzeldir” diyerek açarsın kalbini. Oysaki bir de madalyonun diğer yüzü vardır hani şu genelde görünmeyen taraf veya siz buna klişe bir şekilde perdenin arkası da diyebilirsiniz. Perdenin arkasına genelde dikkat edilmez edilse dahi özellikle dikkat edilmeyen bir şey vardır ki ihtimallerin yüzdeliği. Hayatta verdiğimiz kararlardan çok elediğimiz konular soru işareti olarak kalır aklımızda, verdiğimiz kararların bize verdiği üzüntü anında ise ikinci plana attığımız seçim beynimizi daha çok kemirmeye başlar.”Ya onu seçseydim?” dersin “acaba o zaman her şey daha mı farklı olacaktı?” Seçimlerde her zaman arka plana atılanlar üzüntü sebebi olmuştur insan ne yaparsa yapsın seçemediği her zaman aklını kurcalayacaktır.


Hayatımızdaki cevaplanması gereken sorular kılıfına uydurulmaya çalışılan cevaplarla dolu. Kendimize sorduğumuz soruların ise zaten sorulmadan cevabı hazır. İnsan kendine genelde istediği cevabın sorusunu sorar.İç sesiyle yüzleşen insan çoğu zaman bilinçaltındaki cevapların sorularını hazırlar kendine.Realist bir yapıyla yaklaşıyor gibi görünse de duygusal bir akımın içerisinde boğulmak üzeredir.Kendisiyle savaşır insan, kendi seçimleriyle yüzleşir çoğu zaman.Bu bir serzeniştir aslında…İnsanın kendi aldığı kararların serzenişi. İçinde bulunduğu duygusal durumdan dolayı gerçekleri göz ardı eden insanın bir anda gözü açılır. Belki bu bir çöküş anıdır belki de yeni bir temelin atılma anı. (bu kişinin sarsıntısına göre değişir çoğu zaman)


Seçimlerde umduğunu bulamamak hiç kuşkusuz ki çok acıdır… Ama bu hayatta seçimlerde, yanılgılar da, üzüntüler de bizim için… Bazen yaşadığım acıları iyi ki yaşamışım diyorum, her atlattığım acı olgunluğa erişmemde bir basamak oldu. Sütten ağzı yanan falan fistan triplerine bağlamayacağım olayı, yalnız demem o ki acı gerçekten insanı olgunlaştırıyor. Acılar hep var dünyaya gözlerini açtığın ilk andan kapatacağın son ana kadar acı hep olacaktır küçük veya büyük bir şekilde kalbin ağrıyı mutlaka hissedecektir. Eğer acının şiddetini çok derinden hissetmek istemiyorsanız hayatı her şeyiyle birlikte ele alın. Mutluluk, sevinç ve başarının olduğu gibi üzüntü, keder ve kaybın olabileceğini de göz önünde bulundurun. Ve asla unutmayın ki bu hayat üzüntü ve neşesiyle, her şeyiyle size ait! Yeterki yaşamınızın kıymetini bilin, böyle kısayken yaşamlar iyisiyle, kötüyüsüyle "yaşayabildim" diyebilmeli insan...

Nupelda KARABUĞDAY

6 Şubat 2011 Pazar

KİRLİ SİYASET



Bir ülkede yalan arıyorsanız o ülkenin önce siyasetine bakacaksınız. Bir ülkede yalancı arıyorsanız siyasetçilerden seç beğen al. Ah canım annem küçükken yalanlarım ortaya çıktığında “senden iyi siyasetçi olur” derdi, sonradan anladım tabi ben ne demek istediğini.

Kirli siyaset oyunlarına gelip son gaz karşı tarafa düşman kesilen halkın ise beyinleri sıkıştırılmış 37 ve üzeri ekranlardaki aptal kutucuklara. Programlanmış insan beyinleri, herkes hipnoz altında farkına varanlar ise vatan haini. Sağı-solu, Kürt’ü- Türk’ü bitirdik şimdi anavatan, yavru vatan kavgasına başladık. Ülkelerin kirli siyasetine maruz kalanlar ise aptal olmuş durumda.

Bir o yana dönüyor kafalar bir bu yana. Bir o taraftan ses çıkıyor bir bu taraftan. Mitingden sonra Erdoğan kalktı “sen kimsin beeee besleme” dedi, diğeri kalktı “büyük ihtimal sözleri üzüntüden” dedi, bir diğeri “Erdoğan kesinlikle haklı” dedi, öbür diğeri dayanamadı “kınıyorum” mesajı gönderdi. Türkiye halkı kalktı “paramızla yaşıyorsunuz” dedi, KKTC halkı pek tabiî ki gururlu “parana ihtiyacımız yok” dedi. Bir o kafadan bir bu kafadan içinde bol sesli harflerin bulunduğu bağrış çağırışlar havalarda uçuştu. Daha sonra tüm bu olanları gözlemleyen Rum “Erdoğan KKTC’yi kafaya aldı” diyerek manşetler verdi basınında alaylı.

Peki, ne oldu? Türkiye KKTC halkını Rum’la işbirlikçi Türkiye düşmanı olmakla suçladı, KKTC halkının Türkiye’deki yönetimeyken isyanı Türkiye vatandaşı suçu üzerine aldı kendi kendisini günah keçisi seçerek medyanın da bilinçli bir şekilde yanlış yönlendirmesiyle ayağa kalktı ve KKTC halkını “para yiyiciler” olarak niteledi.

Kim ne derse desin siyasetin amacı “kardeşi kardeşe düşman etmek”, teknoloji çağındayken, yandaş medyanın da son sürat gazıyla insanların gözlerini bağlayarak saklamaya çalışıyorlar gerçeği, beyinlerini içinde bilumum ensest ilişkinin olduğu dizilerle meşgul ederek uzaklaştırıyorlar olup bitenlerden. Sonra neymiş efendim, KKTC halkı Türkiyelilerden nefret ediyormuş, neymiş KKTC halkı para yiyiciymiş.

Türkiye bu kadar bonkör bir devlet olsa şuan dünya sıralamasında açlık sınırına en yakın ülkeler arasında olmayız vatandaşa dağıt babam dağıt olurduk kefenin cebi yok!

KKTC halkı Türkiyelilerden nefret ediyor olsaydı, şuanda ben Türkiye vatandaşı biri olarak KKTC basın yayın kuruluşlarından Star Kıbrıs Gazetesi’nde oturup bu yazıyı yazıyor olamazdım.

Bu yazımın bir şeyleri değiştirmesini çok isterdim, ama ne mümkün… Ben siyasetçi değilim ki bana inansınlar… !

Öyleyse ben şu soruyu sorayım Fatmagül’ün suçu neymiş?

Nupelda KARABUĞDAY

2 Şubat 2011 Çarşamba

Estambol



Upuzun saçları Marmara’nın koynunda
Gözü yaşlı bir kadına benzer
Kurtlar inmiş kalbine dolanırken
İstanbul korkusuz kahramana benzer

Ne de çok uğraştılar öldürmek için
Her gelen vurdu tecavüz etti yüreğine
İhanet ettiler ağlattılar gözü yaşlı bıraktılar
Kaç gece küstü kendisine göstermedi ay ışığını

Yine de pes etmedi şehr-i İstanbul
Ana kucağı gibi açtı kucağını her gelen insana
Kurtlar olta atarken bağrında
Kıyamadı bir ana misali yavrusuna

Taşı toprağı altındır dediler attılar kalbine kazığı
Kazdılar yüreğini acımadan diri diri
Söktüler Arnavut kaldırımlarını
Çimlerin üzerine asfalt döktüler bağladılar gözünü

Yaşlandı İstanbul artık eskisi gibi değil
Uğruna türküler yakılan, şiirler destanlar yazılan
Bilenin hasreti bilmeyenin en büyük hayali
Herkesin yüreğinin köşesindeki ŞEHR-İ İSTANBUL


Nupelda KARABUĞDAY