24 Ocak 2010 Pazar

Ne acılı bir tarih 25 Ocak 1995


25 OCAK 1995
Ne acılı bir tarih görüntüsü bile ürkütüyor beni
Gidişinin günü bugün,beni terkedişinin
Şu hayatım boyunca kanayacak yaramı
İlk açtığın gün bugün.

Çok ilginç üzerinden yıllar geçti
Ama hala dün gibi hatırlarım yaşadıklarımızı
Seninle uyurdum ben hep
Hatırlıyorum sensiz uyuduğum zaman ağlayışlarımı

Sanki hala omzunda başım
Sanki hala sen kokuyor saçlarım
Sanki sen hiç gitmedin
Gittiğini yere düştüğümde elimden tutmamandan anlıyorum

Acı gerçekle o zaman yüzleşiyorum
Meğer sen gitmişsin...
Annem senin için “kuş oldu uçtu” demişti
Ben her kuşa senin olman umuduyla bakıyorum

Bir de “artık bizi gökyüzünden seyredecek” demişti
O yüzden biliyorum gördüğünü beni
Bazen ağızlarından kaçırıyorlar yanımda “kızının gençliğini göremedi” diye
Deli mi bu insanlar,görüyorsun ya sen beni

Gittiğini kabul edebilirim,hatta kuş olup uçarak gittiğini de
Ama beni görmediğini asla.
Görüyorsun biliyorum,duyuyorsun beni
Yanımda olabilme ihtimalin de var,asıl ben göremiyorum seni.

Hayır bu seferki yazımda yokluğuna isyan etmicem
İsyan da seni getirmiyor ne yazık ki
Dönüşsüz tek sefer “ölüm”
Seni uğurlayamadım bile,ben uyurken götürdü seni ölüm

25 Ocak 1995 ne acılı bir tarih!
Görüntüsü bile ürkütüyor beni
Sanırım buna alışamıcam,yaşanacak ne varsa unutulsun
Tarihten siliyorum bu günü,varsın hiç yaşanmamış olsun

Nupelda Karabuğday

16 Ocak 2010 Cumartesi

1 KEDİ




Yolda bir kedi gördüm geçenlerde
Yüzünü kaldırıma dönmüştü
Uyuyor gibiydi ‘ölü’ dediler
İnanamadım

Öylece kalakaldım başında
Ne kadarda canlıydı
Ayaklanacak gibiydi
O güzel tüyleri nasılda parlaktı

Bir kediydi,minicik bedeni
Kocaman kalbi olan bir kediydi
Tüyleri grimtrak
Gözleri kehribar rengi

Oturdum kaldırıma
Konuştum,ruhu onu çoktan terketmiş bedene
Son bir “maov” bekledim ondan
Bir de hani şu herzamanki minnetsiz bakışları

Acaba? Dedim
Ruhu gidip yakasına yapışacak mı?
Onu böyle ezip geçene hesap soracak mı?
Ah bir de cevap verse.


Uyanmasını bekledim başucunda
Çok soru sordum,hiç cevap aldım
Uyuyor gibiydi, “ölü” dediler
İnanamadım.



-Sahi siz inandınız mı?


Nupelda KARABUĞDAY

11 Ocak 2010 Pazartesi

Şükürsüz Toplum!


Unutanlar var hayatı
Unutanlar var insan gibi yaşamayı
Ceplerini dolduran para,bürüyor gözlerini hırsla
Paraya satıyorlar ruhlarını,orospuları kınarken!

Çünkü sattıkları iki bacak arasından geçmiyor
Mahrem yerlerini göstermiyor
Ruhlarını satıyorlar bu ayıp değil
Din kitaplarında yazmıyor bunun “cenabetliği”,günah değil


Gazetedeki 3. sayfa haberlerinde,akşam haberlerinde
“Vah vah” sözü eksilmiyor,ucube küfürlerle dolu ağızlarından
Numaradan iki damla akarsa ne ala!
Yazık demeyi,acımayı pek seviyorlar,ardından gelecek kahkahayla!


İki tarafında iki farklı hayatı barındıran bir cadde
Bir tarafta küçücük elleri buz tutmuş mendilci çocuk
Diğer tarafta, ruhunu bedenine yok saymış bir fahişe!
İkisi de eleştirilmeye müsait onlara göre

Bilmem kaç km hızla,geçerler yanlarından onların
Eve nefes nefese gelir tv’ye sarılırlar
O en çok sevdikleri dizi kaçmaz ne de olsa
Sonra sitem ederler yarın erken kalkacaklarının isyanıyla

Bazıları yarına kalkabileceklerinin meçhuliyetinde
Bazıları kalkacakları saatin siteminde
Bazıları doldur Allah doldur “bereket versin”
Bazıları karnımız doysunda “gelirse Allahtan gelsin”


Şükretmesini bilmeyen bir toplum
Ne kadar ezik,ne kadar zavallı bir toplum
Her boka acıyan,asıl acınılması gereken toplum
Elindekinin değerini bilmediği için aç kalmaya mahkum bir toplum!

Karnı doyupta,gözü doymayan bir toplum!
Ne denilebilir ki?
Hangi kelime gerçekleri görmenizi sağlayabilir ki?
Hangi lugat sizleri utandırabilir!

Tek söyleyebileceğim
Siz zavallı gördüğünüz mendil satan bir çocuktan daha “zavallı”
Temizlikçidir diye 3’üncü sınıf gördüğünüz insandan daha “sınıfsız”
Bedenini satan orospu dediğinizden daha “ orospusunuz”
Bedeniniz “taze” dursun,eskitip, sattığınız ruhunuz!!



Nupelda KARABUĞDAY

7 Ocak 2010 Perşembe

SOKAK ÇOCUĞU



Sayfa no: YOK

Cilt no: YOK

Hane no: YOK

Ana adı?

Ben sokak çocuğuyum abi...Hani şu uçurtması asılı kalan çocuk


varya,bilyelerini rüyalarında unutan çocuk ve oyuncaklarını masal


kahramanlarına kaptıran çocuk,o benim işte , o benim abi...

Sahi, bir annem olmalıydı değilmi? Ben dudaklarımda sokakları


besteliyorum oysa...Sahi abi, tadı nasıldı anne sütünün? Anneler nasıl

okşar çocuklarını,anne kokusu nasıldır kimbilir? Ana ha? Bir anne


çizebilir misin benim için,karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir


anne...Unutulmuş çocukların ürkek avuçlarına bir anne ve yanına beni


eklermisin abi? Tıpkı sulu boya resimlerdeki gibi sımsıcak…

Sahi abi, senin gözlerini kesmiyor değil mi bir köprünün soğuk

gergin ve karanlık bedeni …Sahi sen hiç seyrettin mi ay dedeyi bir


köprünün altından? Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken?

abi sen, abi sen? boşver…

Gel boyat istersen ayakkabılarını ben aha, şu ayakkabıların


bağcıklarından asılıyorum yaşama,gel boyat ayakkabılarını...Boyat da

resmi çıksın dostun, düşmanın tüm kaldırımlara...

Sayfa no: yok

Cilt no: yok

Hane no: yok

Yokların varlığında tam göbek bağından yakalandın mı hiç


yalnızlığa? Sahi bir de… bir de babam olmalıydı değil mi? Baba?

Beni dövecek bir babam bile yok biliyor musun? Nasırlı ellerinde


şefkat arayacağım bir insan...Kim bilir bayramda neler alır babalar


çocuklarına...Unutmuşum ! Bayramlarınızda vardı sizin öyle değil mi,

arefeleriniz…Bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra,

oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum güneşe ve mehtaba…

Yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek serseri ıslıklar…

Bir babam olsaydı belki yeterdi, çocuk olurdum eskisi gibi,

şımarırdım öylesine...Boşver abi, kimin neyine bayram kimin neyine


hediye, baba kimin neyine abi...

Sahi senin düşlerin vardır söylesene, göremediğin rüyanın düşünü

kurar mısın? Ahmet, bir düş görmüş geçenlerde yorgun ve geç gelen bir

gecede utanırken anlattı, anlatırken utandı...Bir ip bağlamış gök

kuşağına “bak ana uçurtmamı gördün mü,ya uçurtmamın gölgesinde


bilye oynayan çocukları?” Ahmetin düşü işte…

Bana düşlerini kiralar mısın abi,bedava boyarım ayakkabılarını

bana düşlerini, düşlerini abi, boşver…

Bak iyi parlayacak bu ayakkabılar,en parlak ayakkabılarınla


yürüyeceksin yaşama...Sen düşünme, sokaklar düşünsün beni,

gazete manşetleri, 3. sayfa haberleri düşünsün...

İsimsiz bir damla gözyaşı düşünsün,sen beni düşünme, düşünme


be abi...Nasıl olsa ben olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla basıyorum

tüm kaldırımlara…

Olmasa da annesi babası sokakların,sokak çocuğuyum işte

ben sokak çocuğuyum...

Kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde

ben sokak çocuğuyum abi...

Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,oyuncaklarını masal


kahramanlarına çaldıran çocuk var ya,işte o benim...

O benim abi,o benim...

3 Ocak 2010 Pazar

Niye gelmiş ki??


Yeni yıl gelmiş,hoş mu gelmiş boş mu gelmiş?
Eli dolu gelse bari,bereketli gelse
Yeni yıl hediyesini kendi getirse
Mesala diyorumki “barış” getirse

Savaşlar bitermi ki yeni yılda?
Barış gelecekmidir ki?
Kapı henüz çalmadı,belki çalmadan girer içeri
Bekliyoruz biz de bu güzel misafiri

Belkide açlık sona erer diyorum?
Ziyafet verilse ya, kuru ekmekten başka birşey görmemiş midelere
Oynasa bebeler,taştan çamurdan başka “oyun”caklarla
Bu mümkün müdür yeni yılda?

Yeni yıl gelmiş,gelmişte gelirken ne getirmiş?
Barış?Eşitlik?Kardeşlik?Ne getirmiş?
Demek hiçbirini getirmemiş!
O halde boş gelmiş,hiç hoş gelmemiş

O halde diyemem “hoşgeldin yeni yıl”
Barışı,eşitliği,kardeşliği getirsin gelirken
Getirsin de ,ne zaman getirirse getirsin yeterki getirsin
İşte o zaman hoş gelsin,sefa gelsin...


Nupelda KARABUĞDAY