8 Aralık 2010 Çarşamba

SOL TARAFIM SAĞ DEĞİL



Sol tarafım sağ salim kalamadı seninle
Sağ salim varamadı yüreğine üzgünüm sevgilim

Sevgilim? Sen benim sevgilim misin sevgilim?
Söylesene sevginin geçtiği yerde geçer mi adın?

Konuşarak anlatamadıklarım var sana
Susarak haykırmayı deniyorum olmuyor!

Sesli sssz hiçbir harfi duymuyorsun
Kelimelerim ulaşamıyor, saplanıyor gerisin geri yüreğime

Oysa ne çok ortak yöne sahiptik biz
İkimiz de "seni" düşünürdük...

Yalnızlıktan korktuğun sürece yalnızsındır
Aşktan korktuğun sürece aşksız

Senden korkmadım ben sevgili!
Korkmadım ki sensiz bıraktın beni...

Bügünlerde lotodan çıkan büyük ikramiye gibisin yüreğimde
Hayalin bile mutlu ediyor beni gel gör ki seni tutturamıyorum!

Amortiyi tutturursam
Aşk olsun!

Nupelda KARABUĞDAY

2 Aralık 2010 Perşembe

SİZ SEVDİNİZ Mİ?


Uzaktan uzağa
Değmeden tene ten
Hissetmeden aşkın sıcaklığını
Göz göze gelmeden
"gelemeden"
Siz hiç sevdiniz mi?

Sevdiğinizin adının yanında
Başka isimleri görerek
Kendi adınızı ancak hayallerinizde
Yan yana kazıyıp
Sevdiniz mi?

Adı başkalarıyla anılıyor
"Yasak o,sevemezsin" diye
Eleştirilip üzülürken
"Sevmemelisin"e kulak tıkayıp
Sevdiniz mi yürekten?

İçinizin acıyacağını bile bile
Aldırış etmeden acıya
Cam kesiklerine yalın ayak basar gibi
Sevdiniz mi içinizde koskoca acıyla!

En kötüsü de nedir bilir misiniz?
Bunları yaptığınız halde yine de sevilememek...

Çok sevdiyseniz
Çok üzülürsünüz
Çok sevdiyseniz
Çok yanıltır sizi kalbiniz

Çok sevmek uyuşturucu kullanmak gibidir
Bir kere çok severseniz birini
Sonunda acı olduğunu bile bile
Devam edersiniz çok sevmeye...

Nupelda KARABUĞDAY

30 Kasım 2010 Salı

KARŞILIKSIZSIN SEVGİLİ KARŞILIKSIZ



Karşılıksız aşk belki de sahte peygambere inanmak gibi birşey
Neye inanmak istiyorsan ona inanırsın
Sen şekillendirirsin
Sen büyütürsün beslersin aşkı
Gecene gündüzüne onu katarsın
Gözlerinin içinde boğulur kalırsın
Sen onun aklına hiç gelmezken
O senin aklından hiç gitmez
Bazen ağlarsın içten içte
Canın sıkılır yine de isyan edemezsin
Bu aşkı sen seçtin sonuçta
Belki de aşkın karşılığını beklemek bencilliktir
Karşılık beklemeden seversin
Ümit edersin, olmazsa da sevmekten vazgeçmezsin
Belki bir sevgilisi olur
Yine de bağırıp çağırmaya hakkın yoktur
Sen sadece seversin
İçten ve samimi...
Gecenin bir vakti yatağa girersin
Gözlerini kaparsın gözünün önüne gelir
Sonra da ardı ardına gözlere yaşlar gelir
Aslına bakarsanız karşılıksız aşk;
En ağır AŞKtır.
Ne başı bellidir ne sonu
Ne başlamıştır ne de bitmiş
Ortalarda bir yerlerdedir
Ne birleşme vardır ne de ayrılık
Tek yaptığın eylem "sevmekten" ibarettir
Seversin,seversin,seversin
Bir de o aşkın üzerine yazılar yazarsın
Sonra da oturur ağlarsın
Ağlama! Bak ben ağlıyor muyum?!
Evet ağlıyorum...
Ağlama,ağlama...
Sevmiyorsa sevmiyor
Dünyanın sonu değil ya...
Hem şairin de dediği gibi
Daha öncekiler gibi bu da biter
Bite bite ben de biterim olur biter
Bitmese en iyisi tabi...
Başlamamış bir aşk biter mi ki?
Tek kişilik yaşanan ne?Aşk mı ki?
Tek kişilik çift kişilik aşk diye 2'ye ayrılıyor sanırım
Tıpkı yatak gibi yani..
O halde doğrudur aşk eşittir yatak mentalitesi
Aşk eşittir yatak ise yatak eşittir yalandır
O halde AŞK DA YALANDIR...
Şimdi kulağımda bir şarkı dolanır
"Yalandan da olsa ne güzel güldün bu "sabah" bana"...

Platonik Karabuğday

25 Kasım 2010 Perşembe

SEVİYORUM


Onu seyrettim bugün
Gözlerim doldu
O kadar tatlıydı ki
Tutamadım kendimi ağladım
Kimseler görmeden gizli gizli
O ise dünyadan bihaber..
Nereden bilecek ona böyle delice tutkumu
Birşey anlatamıyorum,tutuldum
Kelimelerin bittiği yerdeyim

20 Kasım 2010 Cumartesi

GİZLİ SAKLI SEVDA



Seni sevmek nedir biliyor musun?
Seni sevmek ellerini tutmak istemek
Öpmek istemek
Yüzüne, saçına dokunmak istemek
İstemenin ötesine geçememek

Çığlık çığlığa susmak seni sevmek
Sessiz harflerle svyrm’lara boğulmak
İtiraf edememek utanmak, kaybetmekten korkmak
Sevgini dilsiz,sessiz haykırmak seni sevmek

Seni sevmek sana sensiz platonik aşk beslemek
İçinde tohumlarını yeşertmek
Filizler açtırıp büyüdüğünü seyretmek
Yinede iki kelimeyi dilinin ucuna getirememek

Seni sevmek seni görünce yolunu değiştirmek
Heyecanlanmak, eli ayağına dolanmak
Yolunu değiştirdiğine anlam veremeden dönüp önünden geçmek
Çekindiğinden kafanı kaldırıp yine de sana bakamamak

Seni sevmek seni senden habersiz sevmek
Papatya fallarındaki “seviyor”larla umutlanmak
Kahve fallarında adının baş harfini aramak
Acaba “o da seviyor mu” lara dalmak

Seni sevmek aslında seni değil güneşi sevmektir
Çok severken yaklaşamamak
Yaklaştıkça yanmaktan korkmak
Yanacağını bile bile bağlanmak…

Nupelda KARABUĞDAY

29 Ekim 2010 Cuma

İKİNCİL ŞAHIS



Rüzgarlı çok rüzgarlı bir geceydi
Karşımda durmuş bana sırtı dönük denizi seyrediyordu
Gittim durdum yanında,yüzüme su çarptı
Dalgalar sandım,oysaki gözyaşıydı

Rüzgar uçurmuştu pamuk teninden gözyaşını
Oysaki ne çok nefretle bakardı o gözler
Yüzüme baktığında kinin tokadını atacak diye
Korkardım,bu yüzden ondan kaçardım

Fakat o gece,ağlıyordu
Hiç olmadığı kadar doluydu gözleri
Gözlerimin içine baktı, durdu yaşlar
Evet yine başladı o kinli bakışlar

Biliyor musunuz saklıyordu gözyaşlarını
Hiç bilmediğim bir geçmişi vardı
Her andığında sinirinden bana çattıran
Şimdi sorarım kendime ona bunu neden sormadığımı

Rüzgarlı çok rüzgarlı bir geceydi
İyiki de öyleydi
Rüzgar savurmasaydı gözyaşını
Anlayamazdım gözlerindeki geçmişin acısını

-----------------------------------------------------

Rüzgarlı çok rüzgarlı bir geceydi
Ona sırtım dönük denize nazır duruyordum
Geldi durdu yanımda,yüzüne su çarptı
Dalgalar sansın istedim,ama gözyaşım olduğunu anladı

İlk defa görmüştü gözyaşımı
Oysa hep nefretle baktığımı söylerdi
Kini barındıran gözlerde yaş olmazdı
Hüznün adıydı gözyaşı

Fakat,o gece ağlarken gördü
Mutsuzdum,o ise şaşkın
Gözlerinin içine bakınca durdu gözyaşım
Şaşkınlığını belkide gidermekti amacım

Hiç bilmediği bir hüznüm vardı geçmişimde
Hiç sormadı,hiç de cevaplayamadım nedenini
Beni hep kin dolu biri olarak tanıdı
Bilmiyorum merak eder mi şimdilerde sebebini?

Rüzgarlı, çok rüzgarlı bir geceydi
Gözyaşım değdi tenine
Anlatmak için edebiyat parçaladığım hüznümü
Gözyaşım anlattı bir gecede....


Nupelda KARABUĞDAY

8 Ekim 2010 Cuma

TEKİLİMİZE ÇOĞUL EKLERDİK



İnsanoğluna yenik düşüşümüz nedendi ki inanmaktan başka?
İnandığımızdan değil inanmak istediğimizdendi hatamız
3 kuruşu verecekken 5 kuruşa yenildik
2 kuruş kendimizden yitirdik
Ne için kim için değdi mi bilemedik...
Yeri geldi sevdik,sevdiklerimizi kaybettik
Ya onlar gitmeyi seçtiler
Ya da gitmeleri gerekliydi
Tırnak içindeki "zorunluluk"la başlayan cümlelerle
Bir şekilde gittiler işte...
Hüzünlendik,içtik hemde çok
Şişenin dibine vura vura
Sonra ağladık içkiden dedik egomuzu tatmin ettik
Yoksa ağlar mıydık gidene...
İçkiydi bizi sokan bu ruh haline..
Öyle böyle derken,kendimize gelmeyi öğrendik
Çeşitli hayatlar geçti önümüzden
Kimi figuranımsı rollerde kimi haddini aşıp başrolde
Biz ise herzamanki gibi kabalalık içinde yalnız ruh halimizle
Koşa koşa sıyrılırdı ruhumuz kalabalıklardan
Bedenimizi satardı iki dakikada
Yok sayılırdı beden kalabalığın tam ortasında
Dururdu öylece uzakta kimsesiz,sakin ve yalnız
Bu duyguyu herkesin yaşayabileceğini bilirdik biz
Elbet bir gün herkes isterdi yalnız kalıp ruhunu dinlemek
İşte bu yüzden
Hiçbir zaman birinci tekil şahsımız giremezdi cümlelerimize
Biz tekilimize çoğul eklerdik
İkinci çoğulları kullanırdık her seferinde
BEN demeye gücümüz yetmezdi de BİZ derdik...

Nupelda Karabuğday

25 Eylül 2010 Cumartesi

KEDİNİN İŞİ

.

Hiç fena bir gün sayılmaz
Güneşin keyfi yerinde
Saat sabahın sekizi
Ben daha uyumadım
Sadece esniyorum
Kedi kolumun altında mırlıyor
Çok sıcak tüyleri ısıtıyor bedenimi
Alçak kedi
Yanıma yattı uykumu getirdi
Aslında ben uzun uzadıya yazacaktım
Ama dedim ya işte kedinin işi...
Mırrrrrrrrr ZzZzZzZ...

17 Eylül 2010 Cuma

ÇAKTIRMAYIN BEN "O"YUM...



Aşk… Belki de yeryüzündeki ilk fiil “aşık olmak”… Toprak suya aşık, su martıya,kış beyaza,yaz başağa,Adem Havva’ya…Sahi Adem ve Havva’nın aşkları nerede kök saldı ve yeşerdi? Suç işledikleri ağaç hala veriyor mudur meyvesini ya da başka başka aşıklar da işliyorlar mıdır aynı suçu? Adem’in özündeki aşk mı yeşertti elmanın tohumunu?

Ben de Havva kadar eskiyim.Havva kadar doğurganım,omurgandan aldığım canla yeni iklimler yetiştirebilirim,ilk çağlara varıncaya dek yaşatırım aşkını. Havva kadar güçlü olsam da, onun kadar da kırılganım…Ellerimdeki incir yaprağıyla siliyorum gözyaşlarımı. Nil’in damlalarını görüyorum masmavi…Sahra’nın suyu emip çölleşmesine tanığım.Mezopotamya’nın her efsanesinde adım geçiyor sana dair. Babil bahçelerinde de çok gezmişliğim var,topladığım üzümlerden şaraplar yapıp,şerefine içiyorum her gece Kapadokya’da gün batımını seyrederek… Savaşıyorum aşkına,göğsümden kanlar akıyor Anadolu’nun her bir toprağına…Davul zurnalar çalıyor yüreğimin ortasında,barış naraları atıyorum aşkının verdiği coşkuyla.

Sen bilmiyorsun ama,ananın göğsündeki süt zerreciği de bendim, doğarken üzerine yapışan kan da bendim…Hani seni öze bağlayan kordon varya,benim yüreğimin tam ortasından kesildi…İlk adımın bendim,ilk toprağa düştüğünde kanayan yarandım.İlk yenilgin olmakla birlikte ilk zaferin de bendim,ilk öpüşündüm. Yüzüne damlayan her yağmur damlasıydım ben…Her kadında bana tutkundun sen, adıma çok şiirler yazdın…


Çizdiğin tüm resimler aslında “benim eserimdi”… Ve hayatın boyunca görüp görebileceğin bütün güzel şeylerin altında benim imzam olacak…Ben kim miyim?


Havva ile Adem’den olma AŞKIN TA KENDİSİYİM…

15 Eylül 2010 Çarşamba

EŞEK DEYİP GEÇME ARKADAŞIM




Aslına bakarsanız eşeği aşağılamamak lazım.

Aşağılanması gereken, canlı olup hayvan ve bitki kategorisinde olmayan hatta birçok diplomaları bulunanlar bile olabilirler…

Bu bizim yaptığımız bir hata…
"Eşeklik yaptı, bi eşeklik yaptım işte, abisi affet eşeklik etti”
Ne alaka hemşerimmmm! “Eşeklik yaptı” da deyip geçmemeli!!

İnsanoğlu pek tabiî ki evcil ya da ehlileştirilen hayvanlardan daha çok faydalı olabilir “topluma”.
Ama maalesef bizler çoğu kez düşünemiyoruz yakın çevremizdeki bu hayvanların ne kadar da faydalı olduklarını ve hayatlarımızı kolaylaştırdıklarını. Bu yüzden olsa gerek ki kötü olduğunudüşündüğümüz kişilerde kullanılır bu tanımlar. Mesala geç algılayana “kuş beyinli” deriz biz.
En aşağılayıcısı da “eşek gibi, köpek gibi,kedi(nankör) gibi”dir. Halbuki bu hayvanlar en eski çağlardan bu yana evcilleşen ve bizlerle iç içe olan hayvanlardır.

Bir de insanlarca asla yadrganmayan tanımlamalarımız da var tabi
”aslan gibi, koçum benim be” gibi…

Hiç düşündünüz mü neden bu 4 ayaklı tüy torbası mülayim eşekler yakinen aramızda yoklar?
Çünkü 2 ayaklılardan o kadar çok varki aramızda, hemde diplomalılarından bu yüzden eşeğe gerek yok. Bakın şimdi size bir fıkra anlatayım ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız:

“ 1950’lerde Amerikalı mühendisler Türkiye’ye gelmiş.Yer Kayseri.. O zamanlarda yolları belirleyecek alet yok tabi, düzgün eleman yok ki alet olsun. Bayındırlık mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar arkasından çıkıp istikamet belirliyorlarmış.Bunu gören Amerikalı mühendis sormuş:
-Ne yapıyorlar böyle? Diye. –Rampada yolun güzergahını belirliyorlar, demişler. Amerikalı pek tabiî ki anlayamadığını belirtmiş , bizim Kayserilinin biri de –Eşek yüzde 7 eğimin üstüne çıkmaz biz de eşeğin izinden kazık çakarak yol güzergahını belirliyoruz, demiş. Amerikalı bu, hemde diplomalı mühendis patlatmış kahkahayı ve demiş –Peki eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz, diye. Kayserili cevaplamış -AMERİKADAN MÜHENDİS GETİRİYORUZ” =)

Demem o ki dostlar, eşek iyi bir kılavuzdur vesselam. Gittiği yolu unutmaz,akıllıdır,çamura düşmez. Bu yüzden “eşek bir defa çamura düşer” demiş atalarımız.

Bizim diplomalılar, koskoca Merzifon’dan gelen eşeği küfürden sayıyorlar. Siz kalkın Osmanlı ordusu için Merzifon’da yetiştirilen o güzelim cancağazım hayvan-ı selimi küfürden sayın.

Eşek altında buzağı aramayın arkadaşım.
İki ayaklıların işine yaramaz olunca kovmuşlar eşekleri köylerden tarlalardan. Böyle vefalı onurlu yalan dolan bilmeyen mülayim ve dünyanın en güzel gözlerine sahip hayvanı incitmeyin…

Siz samandan, ottan, balyadan anlıyormusunuz da eşeğin hoşaftan anlamasını bekliyorsunuz?

Karşınızdakine hakaret edeyim derken, övgüyle yüceltmeyin…İncitmeyin şu narin hayvancıkları. Eşekleri tanımaya çalışın…

Sizi eşek yerine koyduklarında yerinmeyin belki eşekoğlu eşeksinizdir de haberiniz yoktur...


Nupelda KARABUĞDAY

21 Ağustos 2010 Cumartesi

ERKEK SEVER DE DÖVEMEZ DE!!


Kadın erkek eşit olmazMIŞ
Erkek erkek, kadın kadınMIŞ
Mış mış mış,e e e uyusun da büyüsün!
Pardon bayım nerede benim külahım?
Heh tamam buldum
Buyrun buna anlatın derdiniz neyse
Lakin size inanmaz külahım bile!
Dama atılmış bir papuç bulayım da getireyim
Atılmanın ezikliğiyle belki zaafını yakalarsınız
Hassssiiiktirin kim demiş eşit olmaz diye
Bal gibi de olur arkadaşım olur…
Erkek yapar elinin kiridir
Kadın yapar namussuz hemen asın ölmelidir
Dayak yer kadın, “erkektir DÖVER de SEVER de”
Bunu diyen ise bir KADIN!
Al bir de buradan yak!
Kendini niye ezdirirsin be kadın!
Anladık çocuklarının babası evin direği sapı ama
Neden ezilirsin bunun altında
Sen korumazsan kendini kim koruyacak seni
Bazıları fazla yemek seçer,hatta öyleleri var ki
Beğenmedikleri yemek olunca oturup döver
Ee zıkkımın kökünü yiyin itoğluitler!
Olmaz böyle!
Kadın erkek eşitliği istiyorum ülkemde!
Erkek yapar değil,o zaman kadın da yapar!
Erkeğin ihtiyacıysa,kadının da ihtiyacı kardeşim!
Açın o zaman erkek genel evi!
Parayı veren çalsın düdüğü erkekler gibi!
Erkek sex köleleri olsun ülkemizde
Diğer sömürülen kadınlar gibi!
Bunu yapamıyorsanız şayet
Şayet hala namus anlayışınız iki bacak arasındaysa
Başkasının koynuna girildiği anda
Erkeğin de kesin pipisini! Ya da boynuna geçirin ipi!
Tıpkı kadınlara yaptığınız gibi!
Al işte adalet…Al sana kadın erkek eşitliği!!
Hani olmazdı, oldu işte bal gibi oldu valla
Hadi şimdi o balı dök,sonra da yala…


Karabuğday

20 Ağustos 2010 Cuma

AL"AY"CI



Yine yıldız dolu gökyüzü,üstelik başım da dönüyor
Gökyüzü sanki bu gece göbek atıyor
Yine uzandım sırt üstü sayıyorum yıldızları
1sen 2sen 3sen 5sen 10sen 15sen falan işte
Sen pardon ben yıldız demek istemiştim aslında
Dolunay da orda ah ne çok severim
Zodiac’taki yönetici gezegenim
Şimdi anlaşıldı bu gece ki serzenişim
Seni hain dolunay!Demek sensin ha!
Gördün mü vuruyor tepeme tepeme
Dolunayla muhabbete bayılıyorum
Kara gözlüyü gözünü karartıp sevmişsin diyor
Ha ha gülüyorum hadi ordan!
Sevmedim ki…
O sevmişsin diyor
Ben sevmedim diyorum
O öyle diyor
Ben böyle diyorum
Sonunda o kazanıyor
“Sevmişim”…

Sonra başlıyor
Hala seviyorsun diyor
Seviyordum diyorum
O bunu diyor
Ben şunu diyorum
Sonunda yine mağlup benim
“Seviyorum”

Ayrıntıya girmeyeceğim
Yine aynı hikaye
Sonunda yine galip ay dede
Ben yine kabul ediyorum
“Seveceğim”

"Eee ne zaman bitecek bu sevgi?" diyorum
Hani sen dolunaysın ya, ağa da sensin paşa da sensin
De bakem bana, ne zaman bitecek?
"Nah" biter diyor...
Ulan dolunaya bak sen!
O bile bizimle alay ediyor!!!

N.Karabuğday

YOK BAŞLIK TARİFSİZLİĞİ GİBİ



Şimdi kim tutuyor ki ellerini?
Sürekli bahsettiğim şu kömür gözlerin var ya
Kim bakıyor,benim gibi aşkla?
Kim değiyor tenine?
Kim dalıyor uykuya kokunla?
Dilin kime “seviyorum” diyor
Kalbinin kapısının önüne attığın
Pılımı pırtımı aldım sonunda
Baktım çoktan yeni taşınan olmuş
Yerleşilmiş bile kalbinin köşküne
Dışarıdan gördüm,açık kalan pencereden
Sen ise…
Görmedin beni…
Görmedin…
Gittim,çok uzaklara
Olurda aklına gelirsem
Beni bulmak istersen
Gözyaşlarımı iz yaptım
Yürüdüğüm yollarda
Her damla yolun sonunda bana varıyor
Hadi hepsini geçtim de
Bakmaya kıyamadığım kömür gözlerin yok mu
İşte ona başka gözlerin değdiğini bilmek beni öldürüyor
Neyse…Öyle işte…
Mutlu ol…

N.Karabuğday

13 Ağustos 2010 Cuma

GÖKYÜZÜ BENİM BU GECE



Bugün 500 göktaşı yağacakmış dünyaya
Uzandım saatlerce gökyüzüne baktım
3 tane kayan yıldızı yakaladım
Dilek tuttum,sonra bıraktım
Olmayacak duaya amin denmez ki!
Ne de güzeldi yıldızlar
Samanyolu aynı şarkısını söylüyordu
Büyük ayı geniş geniş yayılmış
Küçük ayı ise hala tıkış tıkış
Kutup yıldızı aynı köşkünde
Tek başına ve parlak
Nasılda özendiriyor kendine
O hep ayrı uzak diyarlarda
Saltanat kurmuş tek başına
Tanrıya hesap sormak niyetinde değilim
Haşa!
Lakin bir yıldız olsaydım
Ne bileyim güneş olsaydım
Ay olsaydım
Güneş olsam doğsam hanene
Sabahtan doğardım
İsterlerse sidikli desinler banane
Doğuşumdan batışıma her an her saniye
Üzerine açardım…
Gökyüzü benim bu gece
Tüm yıldızları kucaklayacağım
Hepsini havaya fırlatıp
Kayarlarmışcasına tek tek dilek tutacağım
Pakistan’da selden evini kaybedenler için
Filistin’de gökyüzünden bomba yerine
Mutluluk yağmurları yağması için
Çocukların düşüp dizini kanatmamaları için
Oyuncaklarını hiç kaybetmemeleri
Elma şekeri getirenlerinin çok olması için
Hayvanlara yapılan eziyetlerin son bulması için
Açlık diye bir şeyin kalmaması için
Paranın ortadan kalkması için
Dilekler dileyeceğim…
Eğer olur da kucağımda son bir yıldız kalırsa
Onunla da seni dileyeceğim
Gökyüzü benim bu gece…

N.K

10 Ağustos 2010 Salı

ADAM AMCA



Koskoca dünyanın küçücük bireylerinden biriydim
Daha büyümemiş “çocuk” dediklerinizden
Çocuktum yani, minnacık bir çocuk
Sorduklarında her şeyi “dünyalar kadar” sevebilen

Koskocaman mutluluklar vardı içimde
Attaya tek başına gidemeyen
Her gece uyurken “baş baş” yapan
Tek başına “mama” dahi yiyemeyen çocuktum

Bir gün bir amca geldi bizim eve
Babamın iş yerinden arkadaşı olan bir amca
Babam bana oyuncak almak için işe giderdi
Anneme her sorduğumda böyle derdi yani

Çukulata getirmişti o amca bana
Çok iyiydi, hep kucağına alır severdi beni
Daha sonra sık sık gelmeye başladı bizim eve
Haftanın iki üç günü bizim evde olurdu

Babam sürekli çalışırdı parka götüremezdi beni
Sıkılırdım evde, sürekli ağlardım gitmek için
Amca da bana söz vermişti
Beni bir gün parka götürecekti gündüzden

Ve o bir gün kapımız çaldı
Kapıda beliren babamın arkadaşı sevdiğim amcaydı
Çok mutlu olmuştum parka gidecektim
Annem amcanın elini bırakma diyerek gönderdi bizi

Amcayla upuzun bir yola koyulduk
Yemyeşil cenneti andıran yollardan gidiyorduk
Sonunda durduk bir yerde
Parka vardığımız düşüncesiyle atıyordu çocuk kalbim

İndik arabadan,ne çocuk vardı
Ne salıncaklar ne de kaydıraklar
Oynayabileceğim bir kum bile yoktu
Ben bu parka daha önce gelmemiştim oysaki

Yanıma yaklaştı amca,kucağına aldı beni
Öptü, televizyonda gördüğümüz gibi ağızdan
Küçücük gözlerim yerinden çıkacak gibiydi
Bu ne demekti ki şimdi?

Vücudumda gezdirdi kocaman ellerini
Heryerime dokundu, gıdıklandım güldüm
Oyun oynuyoruz sanıyordum
Babamla akşamları boğuşmalarımız gibi zannediyordum

Sonra tekrar öptü beni tekrar ve tekrar defalarca
Kiloduma kadar indirerek heryerime değdi elleri
Daha sonra gözlerimi kapadı,acıdı canım
Ruhum acıdı,korkuyordum bağıramadım


Canım çok acıyordu,hıçkırarak ağladım sonra
Oyuncağını kaybettiğinde, düşüp dizlerini kanattığında
Hani her çocuk ağlar ya iç çeke çeke
Öyle ağladım ben de işte

Kan gelmeye başladı bacaklarımın arasından
Gittikçe güçsüzleşiyordu bedenim
Sonrası….
Sonrasını hatırlamıyorum

Kendime geldiğimde yine yemyeşil bir yerdeydim
Tıpkı o amcanın beni götürdüğü yollardaki yeşillikler gibi
Etrafımda ise bir sürü çocuk, parkta gibiydim
Adına “cennet” diyorlar buraların

Burada bulunan tüm çocukların canını acıtmışlar
Küçücük bedenlerinde adamlığı öğrenmiş
Koskocaman elleriyle kötü amcalar!
Adam olmuşlar çıkmamış göğüslere dokunarak

Bu yazıyı size cennetten yazıyorum
Çocuklarınızı, kimselere güvenip emanet etmeyin
Benim ailemin canı benden daha çok yandı çünkü
Ben bir kez ölürken onlar her gün öldü


Şayet diğer amcayı sorarsanız
O hala adam olmaya devam ediyor küçük bedenlerde
Ben ise bekliyorum burada onu
Ona adamlığı ben öğreteceğim kendi cennetimde!!!

N.Karabuğday

9 Ağustos 2010 Pazartesi

PAMUK ŞEKERDEN DÜNYA



Pespembe bulutların arasında seninle pamuk şeker yesek
Uçurtmamız olsa bulutların üzerinden uzay boşluğuna salsak
Ayaklarımızı bulutlardan yeryüzüne sallandırsak
Ayaklarımızın altındaki yeryüzü ve insancıkları izlesek

Ben espri yapsam sen kahkahalarla boğulsan
Sen sarılsan bana ben kollarında erisem
Sonra kaldırsam kafamı göz göze gelsek
Çekim gücüyle dudaklarımızı birleştirsek

Biz öpüşürken oluşan elektrikten şimşekler çaksa
Hatta,hatta birden yağmur başlasa
Önce çiselese daha sonra bardaktan boşanırcasına
Mutluluk yağmurları altında sırılsıklam olsak

Hiç şemsiye açmak istemesek zaten şemsiyemiz de olmasa
Belki de ince giyinmiş oluruz,üzerimizde yazık kıyafetler
Ama yine de birbirimizin sıcak bedenlerinden üşümesek,
Tek üzüntümüz yağmurda eriyen pamuk şekerimiz olsa

Sonra birden ayağım dolansa bulutlardan aşağı düşsem
Bir an unutsam senin Superman olduğunu üzülsem
Sonra sen tutsan beni sımsıkı kollarımdan
Geri aşk yuvamıza bulutlara uçsak

Seninle birlikte yeryüzünü seyredalsak
Bazı insanların üzüntülerine ağlasak
Onların acısını paylaşsak
Komik olan insanları gördükçe midemize kramplar girse

Sonra ben elimi şaklatsam elimde bir şişe belirse
İçinde de mutluluk iksiri olsa
Sen alsan onu elimden uçsan uçsan uçsan
O iksiri yeryüzünün her bir zerresine dağıtsan

Herkes mutlu olsa da kötülük olmasa
Kötüler kötülüğü unutsa, pembe bulutlar toz olsa
Toz pembe mutluluk yağsa,gökyüzü pembeden maviye boyansa
Üzüntü,ayrılık bi de o hain camgöbeği hiç olmasa diyorum
Fena olmazdı hani=))))

N.K

ÖLÜM ÖNCESİ ANTRENMAN

Uyuşturucu
Adı da kendi gibi soğuk
Bir insanın beynini uyuşturması
Hiç akıl karı gelmiyor bana!
Uçuş mu? Uçuşa mı geçiyorlar ki?
Kanatları mı çıkıyor kullananların
Yeryüzüne değerken ayaklar
Yani beden yeryüzündeyken
Uçabilmek mümkün mü?
Uçmak demek
Ayaklarının yerden kesilmesi demek değil midir?
Yoksa bedeniniz değil de
Ruhunuz mu geçiyor uçuşa?
Ruhun uçması demek
Ölüm değil midir?
Ne demek!
Yani siz yaşarken mi ölüyorsunuz?
Yani hem yaşamak
Hem ölüm mü bu yaptığınız?
Zor olsa gerek…
Yaşarken ölmek
Ölürken yaşamak…
Kimbilir hangi sabah
Çöpçüler konteynırdan çıkartır leşinizi
Belki bir krize girersiniz
Sözüm ona uçuş krizi
Cebinizde de kanatlarınız yoksa
O zaman ruhunuz tamamen uçuşa geçer
Bir daha dönmemek üzere uçar gider
Şimdi anlıyorum
Yani siz ruhunuzu ölüme hazırlıyorsunuz
Zaten hepimizin ruhu bir gün uçacak
Gidecek çok uzaklara bedenimizden
Siz demek ki ölüm alıştırması yapıyorsunuz
Isınma turları yani…
İster yaşlı olun
İster genç…
Ölüm her zaman vakitsiz gelir derler
Oysa siz vaktinden önce hazırlanıyorsunuz ona
Leşiniz demiştim en son
Kokmasa bari…
Yani o alıştırma yaptığınız güne geldiğinizde
Ruhunuzu tamamen saldığınız gün
Hemen birileri fark etse ölünüzü
Leş kokusu berbattır!
Acaba hangi kaldırımdan
Ya da hangi apartman dairesinden toplarlar sizi
Bir adımla başlamış olabilirsiniz
Üzerinden birkaç adım atmış olabilirsiniz
Hatta koşmuş da olabilirsiniz
Birçok tur atmış olabilirsiniz
Herzaman geldiğiniz yoldan dönebilirsiniz
Ruhunuz tamamen uçuşa geçmeyene dek
Hiçbirşey için “çok geç” değil!
Ha ben illa attığım adımlara devam edeceğim
Durmak yok yola devam derseniz
Tayyip amcanız gibi
O halde size tavsiyem
Umuma açık yerlerde uçun da
Leşinizi kokmadan bir an evvel bulsunlar
Ayıptır söylemesi
Leş kokusu berbat olur

N.Karabuğday


26 Temmuz 2010 Pazartesi

Pandora'nın Kutusu


Uzun zaman olmuş düz yazı yazmayalı. Sanırım şuan kafiyelerin arasına sıkışmış özenle seçilen kelimelerden ziyade devrik ucu açık cümleler kurmaya daha çok ihtiyacım var…Ucu açık mı dedim! Evet ucu açık kalmış ne kadar olay var şu sıralar çevremde, kapak bulsam kapatacağım ne çare etrafta kapak yok hoş uğraşmakta istemiyorum zaten. Neden yanlış anlaşılır ki bir insan, bu beyaz dediği halde neden insanlar benim ona inatla siyah dediğimi savunur. Bazen inatla savunduğu doğrular götürür insanı yanlışa, sonra o yanlışlar süzülür zaman tünelinin boşluğuna savrulur da savrulur bir o yana bir o yana.Ve bir gün gelir bulur bizi yeniden, sıcağı sıcağına mı anlamaz insan yanlışı yoksa zaman mı geçmesi gereklidir illaki doğru olanın “yanlış” olduğunu görmesi için? O kadar sürü sistemiyle eğitiliyoruz ki hayatımızda da yanlışlar doğruları götürüyor sonra elde var sıfır… İnatlaşıyorum, kendimle savaşıyorum, hayır bu yazıyı kenarından köşesinden bir yerinden aşka bağlamayacağım!!!Geçmeyecek, hem ben yazdığım aşk şiirlerini de sevmem ki, aşk üzerine yazmayı da sevmem zaten.Aşk iki kişilik falan da değildir, aşk tek kişiliktir a dostlar, her aşık kendi dünyasında bir “aşk” yaratır ve onu yaşar.Aşk mutluluktur, vücutta bolca serotonin salgılama sebebidir aşk! Şayet mutsuz ise aşık, maşuku mu sevmiştir gerçekten? Maşuku maşuk olduğu için mi sevmiştir yoksa, maşukun kusursuz bulduğu güzelliğinin altında bulunduğunu tahmin ettiği “hayali kahramana” mı aşıktır aşık? Cevaplarınızı duyar gibiyim…Evet, herkesin hayalinde bir “o” vardır ya, işte hayatınızda kaç tane aşk yaşarsanız yaşayın aşık olduğunu sandığınız herkesin bedenine “o”nun ruhunu sokarsınız ve “o”ymuşçasına bağlanırsınız…Vücudunuz serotonin salgılarsa şayet o ,“o” dur, ama salgılamıyor aksine gün geçtikçe özgüveninizle birlikte yerlerde bir yerlerde hissediyorsanız benliğinizi hayalinizdeki “o”ya olan aşkınızla “o”yla alakasız birinin bedenini çaprazlayarak kendi kendinize bir evcilik oyunu oynuyorsunuzdur… Biz de severdik küçükken evcilik oyunlarını, fakat o zamanlar oynadığımız evcilik oyunlarına ihaneti ve gözyaşını dahil etmiyorduk, bizim oynadığımız evcilik oyunlarında gidenler de olmazdı asla, gidenin arkasından bakmazdık gözlerimiz yaşlı…Ayrılık mı?Haşa! Demem o ki, hayalinizdeki maşuğu, onunla alakası olmayan bedenlere hapsetmeyin…Bırakın özgürlüğe uçsun, hayal dünyanızın gökyüzünün en mavi köşesine kursun tahtını beklesin orda, elbet bilir geleceği günü…Mutlulukla kurulan hayalleri, deneme yanılma yoluyla bulma yerine gerçeğe dönüşmesini beklemek daha acısız sancısız olacaktır…Siz sadece hayal dünyanızın kapılarını asla kapatmayın, o kapıyı çarparak çıkanlar elbet olacaktır fakat siz ardı sıra açmayı bilin…Unutmayın ki hayallere küsmek umuda küsmektir…Ne demişler “eğer umut yoksa yarınlar çok uzak olur insana”… Pandora’nın kutusunu hatırlayın…Ta kendisi, Pandora’nın kutusudur bu dünya, hastalık, ahlaksızlık, gözyaşı, acı ve içinde bilumum kötülük barından bir dünya, o kadar kötülükten sonra içinden “umut” ışığının saçıldığı bir dünya…İnsanlara yaşama sebebinin olduğunu hatırlatan bir ışıkla aydınlanan dünya…Umudunuzu kaybetmeyin, kaybetmeyin ki her 24 saatte bir, gün doğarken gününüzle birlikte dünyanız da aydın olsun…

(Karabuğday)

6 Temmuz 2010 Salı

DOĞUM GÜNÜ



Bugün doğmuşum ben(5 Temmuz)
O halde “kutlu” olsun
Mutlu olsun…

“Anne” teşekkürler
Vefakarlığın, düşünceliğin
Tepeden tırnağa anneliğin
“BENİM Annem” olduğun için teşekkürler!


“Baba” teşekkürler
Uzakta da olsan kutluyorsun biliyorum!
Bir mum da senin için üfleyeceğim
Kızın olmaktan gururluyum!

“Anneanne” teşekkürler
Seni yazamam çizemem
Kelimelere dökemem
Hele hakkını hiç ödeyemem!



Yağmur,Dilek
Nilay,Evrim teşekkürler
Kalbimi oluşturan parçalarsınız
Dostluğun doruk noktasındaym şanslıyım!



Yakınımda uzağımda
Dostuma “sevgisinden”
Düşmanıma“öğrettiklerinden”
Bebekliğimde,çocukluğumda
Ve hala şuan
Üzerimde emeği geçen
HERKESE TEŞEKKÜRLER…

N.Karabuğday

28 Haziran 2010 Pazartesi

NESİN Kİ?



Kaf dağının ardındaki inci misin?
Kimsenin bulamadığı
Dillerden düşmeyen
Hint kumaşı mısın?
Dünyanın 8'inci harikası mısın?
Batan geminin malı mısın ki
Unutamayayım seni?

Nupelda Karabuğday

26 Haziran 2010 Cumartesi

HAFIZA KAYBI



Çekiyor gözlerinin buğusu
Durduramıyorum kendimi
Bağlasam diyorum halatla kendimi
Çekemesen kendine beni
Ya da bağlasam gözlerimi
Görmesem seni, hiç görmesem
Bence en iyisi hafızamı kaybetmek
Vursam duvardan duvara başımı
Unutabilir miyim o zaman varlığını?
Doğru ya!
Varlığın değil ki canımı yakan
Yokluğun...
Unutabilir miyim onu?
Zaten hiç yokmuşsun
Hiç tanımamışım gibi davranabilir miyim?
Her yerde sana dair notlar görüyorum
Her kelime isminle başlıyor
Bugün kaç kere adını telafuz ettim
Sanırım o kadar matematiğim yok!
Herşey bir yana da...
Biliyor musun
Yüreğim acıyor..
Hem de çok acıyor!
Yokluğun geliyor saplanıyor
Kanatıyor sol yanımı
Ağlıyorum ses yok
Bağırıyorum ses yok
Susuyorum ses yok
Yok ki sana dair hiçbirşey
Tek varolan şey
Yokluğun...
Onu da unutmalıyım...
Başımı diyorum..
Vursam duvara
Hafızamı kaybedip
Unutabilir miyim ki seni?

Nupelda KARABUĞDAY

22 Haziran 2010 Salı

BAŞLIKSIZ...




Gel gör ki hayatta
Paranın dahi ilaç olamayacağı
Tek yara,tek acı
Ölüm

Adı gibi soğuk
İtici
İç gıcıklayıcı
Ürkütücü

Her adı geçtiğinde
Gurbette oluşuma
Sevdiklerimden ayrılığıma
İsyan ettirir beni

Ciğerimi yakar
Göğsümü daraltır
Bir sızı iner gözlerime
Yanağımdan süzülür mechule

Lakin kaçamayız ondan
Kaçsak da bulur zaten
Gölgemizde saklıdır
Çıkacağı gün belli olmaz

Her an hepimize
En sevdiklerimize
Yahut bizzat kendimize
Gelip yapışabilir amansızlığı

İnsan ne için üzülür?
Madem sonunda "ölüm" var
Neden kendi kendine dar eder
Yok eder dünyasını

Madem sonunda ölüm var
Küslükler niye
Nedendir bu düşmanlıklar
Kefenimize mi saracağız kinimizi?

Ölüm her karşıma çıktığında
Bir kez daha anlarım yaşamın kıymetini
Bir kez daha sarılırım sevdiklerime
Ve "özrü" başa alırım kelime haznemde
Bir de şarkı dolanır beynime....:

Ölüm var ölüm ölüm
Kalp kırmak değil çözüm
Unutma bir gün!
ÖLÜM VAR ÖLÜM...


Nupelda KARABUĞDAY

"SON"un HAZİRANI



Geldi Haziran’ın sonu
Gidişinin zamanıdır şimdi
Var mıdır burada davul zurnacı
Halaylarla uğurlayayım seni

Kuralım son bir çilingir sofrası
Tokuşturalım rakılarımızı
Şöyle güzel bir meze yanında
Son kez çarpışsın kahkahalarımız havada

Giderken “elveda” demeyesin sakın
Bilirsin sevmem veda oyununu
“Görüşürüz” de bana giderken
Görüşelim yine olur mu?

İşte geldi Haziran
Gidişlerin zamanı
Haziran’ın sonu değil can acıtan
“Son”un Haziran’ı

Nupelda KARABUĞDAY

21 Haziran 2010 Pazartesi

Ege Bebek






Seni hala kucağıma alamadım
Elinde büyüdüğüm
Üzerimde annemden çok emeği olan
Annenin yavrusunu
Hala öpüp koklayamadım

Bütün teyzelerimi severim ayıramam
Ama anneni ayrı severim Ege bebek
Onun yeri apayrıdır gönlümde
Yere göğe sığdıramam

Güzel annenin güzel yavrusu
Az kaldı gelip seveceğim seni
Güzel güzel oyuncaklar alacağım
Az kaldı...Geleceğim

Nupelda KARABUĞDAY

20 Haziran 2010 Pazar

"BABA"lar günü



BABALAR GÜNÜ
EN "BABA" GÜN...
KELİME OLARAK KISA,
ANLAM OLARAK DERİNLERDE FIRTINA YARATAN BİR GÜN


(N.K)

18 Haziran 2010 Cuma

Cevapsız Sorularım



İki şekilde susarmış insan
Ya karşısındaki kelimeleri
Taşıyamamış ağır gelmiştir
Ya da
Sadece en büyük cevabı
Susarak verebilmiştir..
Lakin bazen suskunluklar
İnsanın yüreğinde ukte bırakır
Gidenden geriye
Soru işaretleri bırakır
Kalan hiçbir zaman bulamaz
Gidenden kalan soruların cevabını
Giden gider,kalan kalır
Giden benliğini götürür
Cevapsız sorular bırakır
Şimdi aklımdaki soru işaretleriyle
Bıraktığın mekandayım
Dünya yuvarlarak
Nereye dönerse dönsün insan
Geleceği yer yine başladığı yerdir
Ben hala buradayım
Döndüğün gün cevapsız sorularımı SORACAĞIM!



NUPELDA KARABUĞDAY

31 Mayıs 2010 Pazartesi

İNTİFADA GAZZE


Kara bir silahtı ilk oyuncağım
Bir çocuktum hayatının baharına erişememiş
Bizim hayatımızda tek mevsimdi dünya
Sonbahar hiçbir zaman yapraklarını dökmedi fırsat vermedi yeni bahara

Üzerimize atılan bombalarla büyüdük
Anam,babam,çocukluğum,özgürlüğüm
Hepsi kör bir kurşun kurbanı oldu
Sılaya hasret yüreğimde memleket özlemi sürgün edildim tutsaklığa

Küçücük bir çocuktum ilk ölümle karşılaştığımda
Ana, baba acısını dizlerimdeki kanayan yaranın acısından önce öğrendim
Kaybedildiğinde ağlayacağım bir oyuncağım zaten hiç olmamıştı
Çocukluğumu çok gördünüz ,beni yaşarken öldürdünüz!


Siz bilir misiniz gözünüzün önünde annenizin ırzına geçilmek nedir?
Ne yaptıklarını dahi bilmiyordum ama ağlıyordu annem
İçime işledi annemin çığlıkları, amcalardan da korkuyordum
Küçücük ellerimle kapadım kulaklarımı, gözlerimi yumdum

Her küçük çocuğun en büyük kahramanı babasıdır
“Baba dedim benim kahramanım neredesin”
Neden dövmüyorsun bu amcaları,ne olur kalk baba
Yakışmıyor kanlar içinde yatmak benim kahramanıma

Küçücüktüm,barış nedir bilmeden savaşı öğrendim
Yaşam nedir bilmeden ölümü öğrettiler
Hayatım boyunca Avrupa’daki çocuklara özendim
Oysaki diğer ölen kardeşlerime göre ben çok şanslıydım

Bizim oralarda bir çocuk olgunluğa erişebiliyorsa bu şanstır
Hangi acılarla nelerle büyüdüğünü insanlar bilemez
”Çocuk” ne demek ki sizin lugatınızda
Sizin bildiğiniz gibi bir çocuk olduğumu hatırlamıyorum oysa

Hangi dine mensup olursanız olun dinsiz de olsanız olur
Yalvarırım açın gözlerinizi SESİMİ DUYUN
Ben sizin çocuğunuz olabilirdim,benim annem siz olabilirdiniz
Ya da çocuğunun kahraman bildiği aciz bir baba olabilirdiniz
O zaman da böyle sessiz kalabilir miydiniz?


Aslında daha çok kelime var mısralara dökülecek
Fakat acımı anlatmaya dilim erişemez yüreğime
Demem o ki yeniden nizam lazım aleme
Kan mürekkep oldu kaleme


Nupelda KARABUĞDAY

7 Nisan 2010 Çarşamba

Trajikomik Başrol


Zannedersem ne yazacağımı bilmiyorum
Belkide yazacaklarımı engellemeye çalışıyorum
Beynimden geçenler sözcüklerime değmemeli belkide
Çünkü yazının sonunu ilk defa kestiremiyorum

Kalbim kırık, kırıldı bir kişi tarafından
Sustum cevap veremedim o an
Ağır bir konuşmaydı,taşıyamayacağım kadar ağır
Umarım geçecek bu içimdeki kahır

Gözlerim dalıyor,boğulacak gibi oluyorum
Dramatik yazılar bana göre değil biliyorum
Ne çare içimdeki melankolik susmuyor
Dalıyor yeniden gözlerim,bir de yaşlar durmuyor

Keşke fotoğraf karelerindeki gibi olsam
Oradan görenlerin sandığı gibi hani
Ağzım kulaklarımda, patates derken
32 dişimin bariz göze battığı karelerdeki gibi


Hayalperest mi olmalı,realist mi karar veremiyorum
Kararsızlıklar dünyasının baş karakteriyim
Yaşamın çeyreğinde,özlemleri beş geçiyorum
Trajikomik bir filmin başrol garantisindeyim

Nupelda KARABUĞDAY

31 Mart 2010 Çarşamba

BİR DİLEK TUT İKİMİZDEN BAHSEDEN


Sana yalan söyledim ben
Hemde bile bile
Kelimelerimi süsledim, püsledim
Sundum önüne

Söylemem gerekliydi
Yalana sığındım
Çıktı bir kere ağzımdan
Belkide yalnızca kendimi kandırdım

Mutlu musun şimdi?
Hani şu çok sevdiğin “gururun” ve sen
Mutlu musunuz?
Bensiz bir kalbi yaşatıyorken

Gidiyorum diyemem, çoktan gittim
Gidilen yollarım tükendi
Şimdi sensizliği sayıyorum yerimde
Eldeki sıfır eksilere yenildi

Bir dilek tutmanı isterdim bu gece
İçinde beni yaşatan
Sadece sen ve ben
Ruhumuzu yansıtan


İstemezsin bu kadar eminken kendinden
Zorlamayacağım seni bu sefer
Ama sen yine de bir dilek tut istersen
Yalnızca ikimizden bahseden….

Nupelda KARABUĞDAY

26 Mart 2010 Cuma

UNUTTUM YOKLUĞUNU


Çok ilginç,seni arıyordum bugün
Elim telefona gitti bir an
Arayayım dedim “onu” bugün
Sorayım halını hatrını sesini duyayım

Varsın sandım
Unuttum yokluğunu,gittiğini de
Hala aynı yeryüzünü paylaşıyoruz sandım
Sen gitmişsin,ben unutmuşum

Hayalin geldi gözümün önüne
Uzun zamandır sesini duymuyordum
Arayıp sesini duyacaktım
Oysaki ben o sesi 15 yıldır duymuyorum

Ben gerçekten bugün seni arayacaktım
Aklımı kaybetmiyorum umarım
Yokluğunda, varlığını yaşatıyorum
Bu sensizliğe alışamama sendromu sanırım

Daha kaç 15 yıl geçecek ömrümden sensiz?
Kaçıncı 15 yılda yokluğun alışkanlığım olacak?
Ne zaman elim gitmeyecek olmayan telefon numarana?
Söylesene ne zaman alışacağım sensizlikle yaşamaya?

Nupelda KARABUĞDAY

25 Mart 2010 Perşembe

MARTI OLMALIYDIM BEN



Martı olmak isterdim ben
Nereye uçacağını bilmeyen
Bir limandan diğer limana uçup
Özgürlüğe çırpmak isterdim kanatlarımı

İsterdimki iki mavi arasında olayım
Gökyüzü ve denizle sarmalanayım
O zaman üzüntü ve kederden uçarak kaçardım
Rüzgara karşı koyardım belkide

Bembeyaz tüylerim olmalıydı benim
Beyazın saflığını taşımalıydı tüylerim
Bir de günden arta kalanları benimle paylaşan
Balıkçı ağabeyler olmalıydı

Bir vapurun arkasına takılıverirdim
Bir limandan diğer limana eşlik ederdim
İnsanlar izlerdi beni ve elbet olurdu aralarında
Simidini paylaşan iyi kalpliler

Diyorumki bir martı olsaydım keşke
O zaman belki ölmezdi çocuklar ya da yetim kalmazdı
Gagamda zeytin dalı, ülkeme özgürlük dağıtırdım
Ah bir martı olsaydım...

Nupelda KARABUĞDAY

15 Mart 2010 Pazartesi

AKDENİZ SEVECEK SENİ DELİCE


Geriye alabilmek zamanı
Susabilmek usulca
Gösterebilmek aşkı sevdayı
Ne kadar da zor

Bugün görseydim diyorum seni
Gözlerin gözlerime değseydi
Aç kalsaydım susup kalsaydım da
Hani keşke görebilseydim diyorum seni

Zamana yenik düşüp sevebilseydim seni
Gözlerin kaçmasaydı benden
Hani şu en uzaktaki yüreğin varya
Gelebilseydi usulca koynuma

Sussaydık diyorum sussaydık sadece
Gözlerini her kırpışın anlatsaydı sevdayı
Pembeleşen yanakların anlatsaydı
O dudaklar, evet onlar atlatsaydı

Diyorumki seninle kız kulesine karşı
Sıcacık çayımızla simitimizi bölüşebilseydik
Kalbimizi bölüşebilseydik
Ya da eriseydim gözlerinde soğuk havaya inat

Kahkahalarımız çarpışsaydı dalgalara nazır
Gülmekten kramplar girseydi midemize
Sonra kalkıp yürüseydik iskelede
Sanki sonsuz bir meçhuliyete gidercesine

Mümkün değil biliyorum,hayal işte
Zamanı geri alamasamda,kendim için durduruyorum
Susup atıyorum kelimelerimi Akdenize
Artık AKDENİZ sevecek seni delice...
Nupelda KARABUĞDAY

8 Mart 2010 Pazartesi

Kadınlar Günü mü??


8 Mart size ne çağrışım yapar?
Ben söyliyim “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”
Yıllarını bir kilim gibi sevdiklerine seren kadınların günü
Hanginiz bu günü hatırlar?

Bugün onların günü
Kocasının dayağına maruz kalanların
Şiddetle tiksindiren adamın koynuna girmek zorunda olanın
Mücadeleci kadınlarımızın günü

Söylesenize 8 Mart kimin neyine
Koskoca 365 günün 1 günü kimin yarar işine
Unutulur mu kalpteki yaralar
Kapanır mı? Kapatılmaya çalışılır mı?

Hayata tutunabilmek için mücadele verirler
Derme çatma evlerde dahi iki kap yemeğe şükrederler
Evinin kadını çocuklarının anasıdırlar
Baştan başa “kadın”dırlar

Bugün Afganistan’daki,Irakta’ki,İran’daki,Türkiye’deki
Sözüm ona “namus” uğruna idama giden kadınların günü
Tecavüze uğrayan,bir mal gibi satılan,el kaldırılan
Yuvayı yuva yapan dünya kadının günü

Aslında feminen yazmak istememiştim
Kadınlara hemcinslerinden bir hediye vermek istemiştim
Sürekli çenesi yüzünden isyan edilen kadının gününde
Bir de vefakarlıklarını göz önünde bulundurmak istemiştim

Siz kutlar mısınız bilmiyorum bugünü ama
Ben bir kadın olarak günümü kutlamıyorum
Bugün benim yasım var
Bugün utanç günüdür!

Bugün kadınlarla ilgili yazılan çizilenlerin rapor günüdür
Bugün her türlü istismara maruz kalıp, sesini çıkartamayan
Sessiz çığlıklar atıp, gözyaşını içine akıtan “kadınların günüdür”
Kutlamayın, sadece hatırlayın,unutmayın...Bugün yas günüdür...!


Nupelda KARABUĞDAY

Şiirimi bitirirken Nazım Hikmet’in şiiirini eklemek istiyorum
Kendim dahil tüm kadınlara armağan olsun...

1 Mart 2010 Pazartesi

Politik Demogoji


Sel oldu bizim buralarda
İnsanlar evsiz kaldı eşyasız kaldı
Sığındıkları 2 göz ev de
Başlarına yıkıldı

Sonra ne mi oldu?
Eline mikrofonu alan konuştu
Kimi mülk-ü amir başkası deyip kurtuldu
Kimi belediyelerde suç buldu

O ona, bu buna derken
“SUÇ” bir top gibi ondan ona atıldı
Sonra da hani şu seferberlik numaraları
Sahte gözyaşları...

Alışık olduğumuz klişe politik demogojiler
Nutuktur gider ağızlarda
Herkes birşeyler söyler
Bilmem kaç kilometre hızla “yapacağızlarda”

Yahu kardeşim bu politikacıların hepsi mi böyle?
Fabrika çıkışı gibi herkesin ağzında aynı cümle
Ne vaadler verilir ne yeminler edilir
Bir de son moda varsa “yakacak yıkacak” verilir

Doğru ya şimdiki moda bu
Verilen sözler yerine bir kaç parça eşya
Kurtarıyor artık durumu
Vatandaşım da sandık başında veriyor oyunu

Küçükken yalan söylediğimde
Annem “senden iyi siyasetçi olur” derdi
O zaman idrak edemezdim sebebini
Şimdi daha iyi anlıyorum annemin ne demek istediğini

Nupelda KARABUĞDAY

20 Şubat 2010 Cumartesi

YEĞENİME



Hoşgeldin adı henüz konmamış güzel bebek
Hoşgeldin,neşelendirdin ailemizi
Yakışıklı bir erkekmişsin sen
Annem telefonda öyle dedi

Acaba annene mi daha çok benziyorsun
Yoksa babana mı
Yoksa afacan Eylül’e mi
Aman yoksa bana mı?

Bana benzeme güzel çocuk
Bana benzersen tembel olursun
Sabaha kadar lak lak edip
Akşama kadar uyursun

Sonra ne mi olur? Derslerinden kalırsın
Hele bir de çalışıyorsan yandın
Müdüründen ceza alırsın
Büyümek öyle kolay mı sandın?

Sen bu yazımı okuyacak yaşa geldiğinde
Ben iyice kartlaşmış olacağım
Sen okudukça “teyzem” diye anarsın beni
Umarım sana yazdık diyede kıskandırmayız diğer yeğenleri =)


Küçük Teyze Nupelda...

19 Şubat 2010 Cuma

HAYAT SENARYOSU


Vay anasını sayın seyirciler
Şükran Salih’i Cevdetle aldatıyormuş
Tabanca da su sabancası çıktı
Nermin’in gayr-i meşru çocuğu olmuş

Özledim, çok özledim masum Türk filmlerini
Hani şu içinde ihtiras ve şehveti barındırıp
Tutkulu aşkları ve komedileriyle
Hem ağlatıp hem güldüren Türk filmlerini

Şimdi ise hayatımız film olmuş
Sadece filmlerde görmek nasip olur dediklerimiz
Filmlerde bile bizi şaşkınlığa uğratan sahneler
Şimdi hayatımızın parçası olmuş

Artık şaşırtmıyor bizi Şükran’ın ihaneti
Nerminin fahişeliği veya kör kurşun
Artık yalanların “masum” sınıfı kalkmış
Suratımızda pembeden mor rengini almış

Filmler gerçek hayat sahte
Zaman tersine dönmüş
Yaşanılanlar senaryolara bile sığmayacak karakterde
Neresi doğru? Yanlış nerde?Meğer herkes körmüş.

Şimdi oturda televizyoncu ol
Al eline kağıdı kalemi
Senaryoyu düşünmene gerek yok
Ayuka çıkmış insanlığa gerçekler yeterli

Fabrikatör Bayramı da toprağa verdik geçen
Aman,ölenleri sakın ha yazma
Hani şu ölen şerefi,insanlığı ve haysiyeti
Ölünün ardına konuşulmaz derler bizim oralarda

Nupelda KARABUĞDAY

17 Şubat 2010 Çarşamba

ÜSTÜN SAKAR!


Üstün başarım,kendimi kutlarım
Evin bütün ampülleri patladı
Klima turboda yandı
Bilgisayarın ekranı kaymış durumda

Ben yaptım,kutlarım
Sabaha kadar bütün elektrik açık uyursam
Klima en yüksek ısıda kalırsa
Tabiki evdeki herşey yanar

Artık ne bilgisayarım var ne elektriğim
Kıtlık bölgesinde tek başıma
Ben bu sıkıntıyla temizliğe sararım
Ohh evi haftalarca bal dök yala

Gıcık oluyorum kendime
Saçlarımı yolasım geliyor
Canım sıkılıyoo ya
Uğraş bulmalıyım bana göre

Ne yapıcam ben onca hafta
Nasıl bekleyeceğim
Hey sen sabreden derviş
Anlatsana nasıl olur o iş?


Nupelda KARABUĞDAY